01:02 - Donan göl gençlerin eğlence alanı oldu
01:02 - Milli Eğitim Müdürü Kokrmaz’dan değerlendirme toplantısı
01:02 - Kaymakam Alibeyoğlu, Aile Destek Merkezini ziyaret etti
01:02 - Yerli ıhlamur piyasalarda
22:56 - Sarıkamış şehitleri için bayraklı kayak gösterileri düzenlenecek
22:56 - Halep için yardım kermesi
22:56 - TATSO’dan 2016 yılı değerlendirmesi
17:47 - SON DAKİKA! Sarıyer Çayırbaşı Cezayirli Hasan Paşa Camii’nde silahlı saldırı: 2 yaralı
17:47 - Devlet Bahçeli’den Reina’ya düzenlenen terör saldırısına ilişkin açıklama
Önce Levent Üzümcü, bir ay önce Ragıp Yavuz, şimdi de Kemal Kocatürk… İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’ndan geçen hafta ihraç edilen yönetmen ve oyuncu Kocatürk, hem ihraç sürecini hem de kurumun nasıl yönetildiğini anlattı.
Kemal Kocatürk’ün kurucusu olduğu Tiyatro Kumpanyası’nda, Ahmed Arif’in şiirlerinden uyarlayıp sahnelediği tek kişilik performansı “Hasretinden Prangalar Eskittim”den bir kare.
Ohal sürecinde kurumdan açığa alınan 7 kişiden biriydiniz. O soruşturmadan bulgu çıkmadı, geri alındınız. Sonra derhal hakkınızda ihraç kararı verildi. Neler oldu?
Sanırım nisan ayıydı Ragıp Yavuz, Arif Akkaya ve ben sosyal medya paylaşımlarımızdan ötürü Teftiş Kurulu’nca soruşturmaya alındık. Bu soruşturma OhAl kapsamında durdu. Ohal kapsamındaki soruşturmadan herhangi bir bulgu bulunamadı. O da enteresan, dört aylık bir süreç… Ondan ihraç edemeyince tiyatronun ön kapısından alıp arka kapısından çıkarmak istediler. Olan bu. Nisanda açılmış olan, Teftiş Kurulu’nun yapmış olduğu soruşturma neticesinde Yüksek Disiplin Kurulu’na sevk edilmişiz. Kurul savunmamı istedi, verdiğim gün hemen ihraç kararı çıktı. Zaten savunmaya filan bakmıyorlar, kararlarını vermişler. Tıpkı Ragıp Yavuz’a yaptıkları gibi. Bana henüz yazılı tebliğ edilmedi ama kurumdan atıldığım gayrıresmi olarak bildirildi.
Soruşturmanın gerekçesi neydi? Size ne sordular?
Bir sürü sosyal medya paylaşımlarımı sıralamışlar. Bu paylaşımlar Şehir Tiyatrosu’nu siyasi olarak ideolojik çekişmelerin odağı haline getiriyormuş. Nasıl olabilir ki? Ben aynı şeyleri tam tersi şekilde yazsam? “AKP süper bir parti. Yaşasın, ne güzel yönetiliyoruz” şeklinde paylaşımlarım olsa siyasallaşmış olmayacak mıyım? Eminim olmazdım. Bundan dolayı kimsenin kurumdan atıldığını da duymadım. “AKP’nin icraatlarını eleştirirseniz sizi atarız” demenin ve korkutmanın başka bir yolu bizim üzerimizden yapıldı.
Bu süreçte Genel Sanat Yönetmeni Süha Uygur yanınızda oldu mu?
Hayır. hiçbir şeye karışmayan, hiçbir şeyden haberi olmayan bir rol model olarak duruyor orada.
Neden o koltukta peki sizce? Şehir Tiyatrosu’nu kim yönetiyor?
Orada liyakat sahibi bir sanat yönetmeni bulunsa, yumruğunu masaya vurur, “Burada insanları fikirlerinden ötürü kategorize edip kurumdan atmaya kalkamazsınız” der ve tavrını koyardı. Babası Nejat Uygur çok saygın bir tiyatrocuydu. Babasının küçük sanat işliğini bile yönetemeyen bir adamın gelip koskoca bir sanat fabrikasını yönetmesini beklemek abesle iştigal. O liyakata sahip olmadan oraya oturduğunuzda sizi yönetirler, siz yönetemezsiniz. Şu an Süha yönetiliyor. Düşünsenize, herhalde belediyeye ait şirketlerden bir ya da birkaçında yönetim kurulu üyeliği verilip biraz da oradan huzur hakkıyla birlikte cebine bir para girmesi sağlanmış – genelde böyle oluyor, altına sanat yönetmenine ait bir araç tahsis edilmiş, belli bir saygınlık ve iyi bir kartvizit oluşturulmuş. Ben de o yapıda bir insan olsam orada oturmaktan imtina etmezdim herhalde. O yüzden kim yönetiyor sorusunun cevabı şöyle: “herkes kendi çıkarıyla var.”
İhraç kararıyla ilgili yönetim kurulundaki meslektaşlarınızla görüştünüz mü?
Eğer ki o kurulda bizden yana olduğunu söyleyen üç meslektaşımız yani Bahtiyar Engin, Kubilay Penbeklioğlu ve Süha Uygur şerh koymuş olsalardı bizim Yüksek Disiplin Kurulu’na gönderilmemize engel olmuş olurlardı. Çünkü iç yollar tüketilmemişti… Gerekçelerini açıklama şekilleri de son dere- ce mide bulandırıcı. “Eğer sizin haklarınızı korumaya kalksaydık bundan sonra tiyatromuzun hiçbir hakkını savunamayacaktık. Yönetim kurulunu kilitleyecekler ve biz hiçbir karar alamayacaktık” diyorlar… Kurum için hep “Burası bir ev, yuva” denmiştir sanatçılara. Ben böyle kutsallaştırılmasına da karşı oldum hep. Sonra o baba birkaç kardeşi alıp evin dışına atıyor, diğerlerine de diyor ki “Sesinizi çıkartmayın, çıkartırsanız sizi de atarım”. O yüzden ben bu kuruma hiçbir zaman “ev” ya da “yuva” yakıştırması yapmam.
Neden?
Yuvanın bir babası vardır. Birileri geliyor ve diyorlar ki, “Senin babanı aldım, yerine bu babayı koyuyorum”. Bizden birileri yok o yönetim kurulunun başında. Başımıza bir tane kayyım baba atadılar, ona biat etmemizi istiyorlar. O baba benim baba değil ki… Bizim içimizden biri değil. O yüzden ben orayı hiçbir zaman ‘yuva’ gibi görmedim.
Kim bu ‘kayyım baba’?
Bugüne kadar tiyatronun dışında üst akıl merci yaratmaya çalıştıkları bir yer vardı. Orası da işte Kültür İşleri Daire Başkanlığı’ydı. Bu Kültür İşleri Daire Başkanlığı bugün sanat yönetmeninin üstünde bir kurul gibi devrede duruyor. her şeyi o yönetiyormuş gibi geliyor bana. Bütün bu olup biten de sanki oradan kaynaklı.
Ne yapmayı planlıyorsunuz bundan sonra?
“Durmak yok, yola devam”. Tiyatro Kumpanyası’nda oyunlar sürüyor. Şehir Tiyatrosu’na da geri döneceğiz. levent de, Ragıp da, ben de. Ne zaman olur bilmiyorum ama döneceğiz. Pes etmedik. Gelip yine orada göğsümüzü gere gere duracağız. Yine orada istediğimiz oyunları yapacağız. Bu sel bitecek. Korkulu günler geçecek. Kim nasıl duruyorsa bugün, umarım herkes o gün de öyle durur.